8 Ağustos 2014 Cuma

Cübbeli Hoca | Maneviyat-Ruhaniyet-Keramet | - Abdulkâdir Geylânî (K.S.)

İzleyiniz: https://www.youtube.com/watch?v=LVqnzfkuIic

Öğretirken güldüren Cübbeli Hoca olarak bildiğimiz,Ahmet Mahmut Ünlü Hocaefendi ehli sünnet itikadında kerameti ve gayb ilmini örnekleri ile açıklıyor.

Keramet Haktır,
İnanmayan Ahmaktır.
( Cübbeli Ahmet Hoca )

Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada.

Abdulkâdir Geylânî (K.S.)

Vidyonun Tamamını İzlemek İçin Tıklayınız: http://www.cubbeliahmethoca.tv/MD872_07-08-2014-tarihli-ahmet-yesevi-dernegi-sohbeti.htm

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Cübbeli Ahmet Hoca – Dinler Arası Diyalog / Yahudi ve Hristiyanlar

BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM
Yahudi ve Hristiyanlar cennete girecek mi ?Günümüzde bir takım hocalar (hatta diyanetten bile),bir takım ilahiyat profesörleri Yahudi ve Hristiyanların ‘Peygamberin varlığına inanmaları ve ahiret gününe inanmaları’ neticesinde cennete gireceğini söylüyor.Bu söylem malesef özellikle gençler üzerinde derin bir etki yaratıyor.İnsanların kafasında ; “Madem …onlar da cennete girecek,İslam’da da herşey yasak,ben de Yahudi veya Hristiyan olayım” düşüncesi yer alıyor.Hayrettin KARAMAN denilen İlahiyatçı da bunlardan biri.İşte bu konuda Hayrettin KARAMAN’a reddiyeyi yayınlayacağız.Omuzlarında sorumluluk yükü hisseden bu yazıyı paylaşsın.
——————————————————————————————————————————————————————–

Bismillah
( Hayrettin Karaman “Yahudi ve Hristiyanlar,Hz.Muhammed (sav)‘in getirdiği kitaba uydurma demesinler,peygamberi yalancılık ve sahtekârlıkla itham etmesinler,bu takdirde onlarda cennete girecek” diyor.Bu görüşünü,Kur’an’ı Kerîm’de Bakara Suresi’nin 62.Ayeti’ne dayandırıyor.Şimdi,Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu ayet hakkında,Hayrettin Karaman’a reddiyesini yayınlayacağız. )

Bakara Suresi ; 62.Ayet —> “Şüphesiz o kimseler ki îmân etmiştirler,bir de o kimseler ki Yahudi olmuşturlar,ayrıca Hristiyanlar ve Sâbiîler ; her kim Allâh’a ve o son güne inanmış,sâlih bir amel de işlemişse; onlar için Rableri nezdinde ecirleri vardır.Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve mahzun olmayacaklardır.”
Bu ayet-i tefsir eden müfessirlerden hiçbiri,bu âyet-i celîlede geçen Yahudi ve Hristiyanlar’dan,Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)‘in zamanına yetişmiş olduğu halde ona inanıp tâbi olmayan kimselerin kastedildiğni söylememiştir.
Burada bütün müfessirlerin görüşlerini birer birer nakledemeyeceğimize göre,geçmiş tüm müfessirlerin görüşleri arasında Ehl-i Sünnet’e göre muhâkeme yapabilecek ilmi seviyede bulunması hasebiyle Hâtimetü’l-müfessirîn (müfessirlerin sonuncusu) lakabını hakkıyla taşıyan Alûsî (Rahimehullâh)ın bu ayet-i kerîmenin tefsirinde naklettiği şu görüşü nakledelim ;
—> Âyet-i kerîmede geçen “İmân etmiş kimseler”den maksat,geçmiş peygamberlere imân edenlerdir.( Yani,islamda önce,geçmişte gelen peygamberlere,o zaman ki kavimlerden imân ederek ölen kimseler )

Bu görüşe göre “Yahudi ve Hristiyanlar”dan maksat,Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)den önce ona inanıp yolunu gözlemiş,fakat kendisine yetişememiş olan yahut yetişip imân edebilen kimselerdir.

Nitekim İmâm-ı Süddî (Radıyallâhü Anh)dan nakledildiğine göre : “Bunlar Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve sellem)in gönderilmesini bekleyen Necâşî ve arkadaşları ile,Veraka ibni Nevfel,Buhayra,Kuss ibri Sâ’ide ve Ebû Zerr (Radıyallahü anhum ) gibilerdir.”

İbni Abbâs (Radıyallahü Anhümâ) dan rivayet edilene göre ise: “Bunlar Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)gönderilmeden evvel İsa (Aleyhisselam)a inanmış kişilerdir.”

Nitekim İmâm-ı Mücâhid (Radıyallahı Anh)’ın,Selmân (Radıyallahu Anh)dan rivayetine göre ; Selmân (Radıyallahu Anh) onların namazlarını,ibadetlerini ve âhir zaman peygamberinin yolunu gözleriklerini,o gelmeden kendisine imân ettiklerini Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e anlatınca Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ilk başta ona : “Onlar ateştedir” buyurmuş,bunun üzerine yeryüzü Selmân (Radıyallahü Anh)a karanlık gelmiş,işte o zaman bu âyet-i celile inince Selmân (Radıyallahu Anh) “Sanki sırtımdan bir dağ kaldırıldı” demiştir.

Allâh-u Te’ala bu ayet-i kerimeyi indirince (62.ayet) Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Selmân (Radıyallahu Anh)ı çağırarak ; “Bu âyet senin arkadaşların hakkında indi.Kim beni duymadan (ve bana kavuşmadan) önce İsâ (Aleyhisselam)ın da dini olan İslâm üzere ölürse,o hayır üzeredir (cennete girecektir).Ama her kim bugün beni duyduğu (ve bana kavuştuğu) halde bana inanmazsa,muhakkak ki o helak olmuştur”

Yani,Hayrettin Karaman’ın “Yahudi ve Hristiyanlar cennete girecek” görüşünün kanıtı olarak ortaya koyduğu 62.Ayet,Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelmeden önce,ondan önce gelen İsâ(Aleyhisselam)’a inanan kişileri kastetmektedir.

[Facebook / Hadis-Ayet-Derin Sözler Sayfası]

25 Ocak 2014 Cumartesi

Tarih Öncesi ve Tarihi Çağlar, Dönemler, Uygarlıklar

1 – PALEOLİTİK: Eski ya da Yontma Taş Çağı. M.Ö. 600000 – 10000. Avcılık ve toplayıcılık çağı. Kendi içinde de üç bölüme ayrılır: Alt P., Orta P., Üst P.. Alet olarak taştan tek ya da iki taraflı el baltası, uzun yaprak biçiminde bıçaklar kullanılmıştır. Kemikten iğneler, mızrak uçları da görülmektedir. En büyük aşama ise iki çakmak taşının birbirine sürtülmesiyle meydana gelen ateşin keşfidir. Antalya çevresindeki Karain, Beldibi ve Belbaşı mağaraları bu çağın sonlarında kullanılmıştır.



2 – MEZOLİTİK: Orta Taş Çağı. M.Ö. 10000 – 8000. Paleolitik ve Neolitik arası bir geçiş dönemidir. Taştan aletler daha çeşitlidir. Köpek ilk evcil hayvan olarak görülür. Gıda birikimine de başlanır. Mağara resimleriyle ilk resim sanatı yaratılmıştır. Önemli bazı merkezler Samsun Tekeköy, Karain, Beldibi’dir.



3 – NEOLİTİK: Cilalı Taş Çağı. M.Ö. 8000 – 5500. İlk üretime geçiş başlar. Silahlar biraz daha keskin ve gelişmiştir. Öküz, keçi, koyun gibi hayvanlar ehlileştirilmiştir. İlk yerleşik hayat başlamıştır. Kap kacak yapımı başlamıştır. Şişman olarak yapılan kadın heykelcikleri, doğurucu ve bereketin simgesi olarak kabul edilen tanrıça heykelcikleri de bu dönemde görülür. Önemli merkezler Çatalhöyük, Hacılar, Yümüktepe, Gözlükule, Sakçagözü’dür.



4 – KALKOLİTİK: Taş ve Maden Çağı. M.Ö. 5500 – 3000. Üç dönem gösterir: Erken Kalkolitik (M.Ö. 5500 – 4500), Orta Kalkolitik (4500 – 4000), Geç Kalkolitik (M.Ö. 4000 – 3000).

İlk bakır aletlerin ortaya çıktığı dönem. Taş aletler devam etmektedir. Önemli merkezlerden bazıları Hacılar, Beyce Sultan, Büyük Göllücek, Pazarlı, Yazırhöyük, Kuruçay, Norşuntepe, Fikirtepe, Değirmentepe’dir.



5 – Tunç Çağı: M.Ö. 3000 – 1200. Bakırla kalayın karışından oluşan ve döneme adını veren tunç bu dönemde alet ve kap yapımında kullanılmıştır. Mezopotamya’da ve Mısır’da tunçtan eserlerin yapılmaya başlandığı sıralarda (M.Ö. 4 bin sonu) yazı keşfedilmiş olduğundan bu ülkeler için Tunç Çağı deyimi yerine yazılı belgelerden elde edilen kronoloji ve sınıflandırmalar kullanılır. Anadolu, Hellas (Yunanistan) ve Avrupa için Tunç Çağı deyimi geçerlidir. Tunç Çağı Anadolu’da M.Ö. 3000, Girit, Ege ve Hellas’da M.Ö. 2800 – 2000, Avrupa’da ise M.Ö. 2000 yıllarında başlar. Anadolu’da Tunç Çağı üç evre gösterir.

Erken Tunç Çağı: M.Ö. 3000- 2500. Tunç aletler çok yaygın değildir.

Orta Tunç Çağı: 2500 – 2000. Bu dönemde tunç eserler bir bolluğa ulaşmıştır. En büyük aşama çömlekçi çarkının icadıdır. Anadolu bu dönemde şehircilik, mimarlık, heykeltıraşlık ve çömlekçilikte önemli merkezlerden biri durumundaydı.

Geç Tunç Çağı: M.Ö. 2000 – 1200.

Tunç Çağının Anadolu’daki önemli merkezleri olarak Kültepe, Horoztepe, Polatlı, Etiyokuşu, Ahlatlıbel, Tilkitepe, Alacahöyük, Boğazköy, Alişar, Dündartepe, Mahmatlar ve Eski Yapar sayılabilir.

Bu çağda Anadolu’da küçük şehir beyliklerinin kurulduğu ve bu şehirlerin surlarla çevrildiği yapılan kazılarla anlaşılmıştır. Surlarla çevrili olan bu şehirlerin sıkışık yapılardan meydana geldiği görülmektedir. Genellikle taş temelli, kerpiç duvarlı evler dörtgen ya da gayri muntazam dikdörtgen odalı olup bu odalarda ocak, fırın ve sedir de vardır.bu çağda çanak çömlek elde yapılmış, tek renkli ve pek azı boya ile süslenmiştir. Boyalı kaplar daha çok kırmızı ve açık zemin üzerine koyu renklerle süslüdür. Gerek kazıma ve gerekse boya ile süslü kaplarda motifler geometriktir. Çanak çömleğin ana tipleri gaga ağızlı testiler, üç ayaklı gaga veya yuvarlak ağızlı testiler, emzikli çaydanlıklar, siyah perdahlı üzeri yiv ve kabartmalarla geometrik süslü geniş karınlı çömlekler, tek kulplu kase ve fincanlar, çift kulplu vazolar, insan yüzlü testilerdir.



6 – MİNOS UYGARLIĞI: Girit’te Tunç Çağında gelişir ve şu evreleri izler:

Erken Minos M.Ö. 2800 – 2000

EM 1 M.Ö. 2800 – 2500

EM 2 M.Ö. 2500 – 2200

EM 3 M.Ö. 2200 – 2000

Orta Minos M.Ö. 2000 – 1550

OM 1 M.Ö. 2000 – 1900

OM 2 M.Ö. 1900 – 1700

OM 3 M.Ö. 1700 – 1550

Geç Minos M.Ö. 1550 – 1050

GM 1a M.Ö. 1550 – 1500

GM 1b M.Ö. 1500 – 1450

GM 2 M.Ö. 1450 – 1400

GM 3 M.Ö. 1400 – 1050

GM 3a M.Ö. 1400 – 1300

GM 3b M.Ö. 1300 – 1200

GM 3c M.Ö. 1200 – 1050

Protohistorik Dönem M.Ö. 2500 – 1750



7 – HATTİ UYGARLIĞI: M.Ö. 2500 – 2000. Hattiler Anadolu’nun yerli halkıdır. Hatti Ülkesi Anadolu’nun bugüne kadar bilinen en eski adıdır. Kaniş, Hattuş, Zalpa, Alacahöyük, Horoztepe, Mahmatlar gibi önemli merkezleri bulunmaktaydı. Bu dönemde görülen eserlerde özellikle bezeme yönünden belirli ve özgün bir stil birliği egemendir. Bu stil birliği en belirgin olarak güneş kursları ve hayvan heykelciklerinde görülmektedir.



7a – BEYLİKLER DÖNEMİ: M.Ö. 1900 – 1700. Anadolu’nun ilk tarih çağına girmesine yol açan dönem. Bu dönemin sanatı Hatti sürecine bağlı olmakla birlikte yine de yeni bir sanat anlayışının ürünüdür. Çok renkli keramikler bu dönemin özelliğidir.

8 – ASUR TİCARET KOLONİLERİ ÇAĞI: M.Ö. 2000 – 1800. Bu çağın sanatında heykel, kabartma veya kaya anıtları gibi büyük boy eserler henüz yoktur. Çağın sanatını daha çok silindir ve damga mühürler, insan ve hayvan heykelcikleri, hayvan biçiminde içki kapları temsil etmektedir. Bu çağda Mezopotamya etkisi de görülmektedir. Çanak çömlek bu çağda büyük bir gelişme göstermiştir. Tek renkli kaplar perdahlı ve ayna gibi parlak astarlıdır. Perdahlama ile madeni bir görünüş kazanmışlardır. Boyalı çanak çömleğin krem zemini kırmızı, kahverengi ve siyah geometrik motiflerle bezenmiştir. Bunlar arasında dalgalı şeritler, su kuşu motifleri önemli yer tutar. Bu çağda çeşitli tanrı tasvirleri de görülmektedir. Bu tasvirler ve dini sahneler silindir mühür baskıları üzerinde yer alır. Bu çağa ait çivi yazılı tabletler de önemli ipuçları vermektedir. Bu çağın Karum adı verilen Anadolu’daki önemli merkezlerinden bir kaçı Kültepe, Acemhöyük, Alişar, Boğazköy’dür.



9 – HİTİT UYGARLIĞI: M.Ö. 1800 – 1200. Hititler M.Ö. 2. Bin yılın başlarında Orta Asya’dan Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya gelmişler. M.Ö. 1800’lerde bir varlık olarak ortaya çıkmaya başlamışlardır. Başkentleri Boğazköy’dü. Hitit İmparatorluk Çağında tasvirli sanat eserlerinde yeni bazı özellikler görülür. Büyük boy kabartmalar, heykeller ve orthostatlar Anadolu’da ilk defa bu dönemde görülür. Aynı üsluba göre yapılmış altın, fildişi, tunç ve taştan tanrı heykelcikleri ve kabartmaları da önemli bir yer tutarlar. Hititler Anadolu’nun yerli bir özelliği olan damga mühür sanatını geliştirmişlerdir. Çanak çömlek sanatı Asur Ticaret Kolonileri Çağında görülenlere oranla gerileme gösterir. Kap şekilleri, boya ile süslü vazolar azalmış teknik gerilemiştir. Fakat çeşitli dini motiflerle bezeli ve dini bir olayı yatay frizler halinde gösteren kabartmalı iri vazoların (İnandık vazosu gibi) önemli örnekleri bu dönemde verilmiştir. Tabletler de bu dönemde boldur.



10 – EGE GÖÇLERİ: Yunanistan, Adalar ve Anadolu M.Ö. 2. Binin ikinci yarısında çok önemli tarihsel ve toplumsal olaylara sahne olmuştur. Troia savaşı ( yaklaşık M.Ö. 1240 ), Hitit Krallığının yıkılması ( yaklaşık M.Ö. 1190 ), Dorların Yunanistan’ı istilası ( yaklaşık M.Ö. 1200 ) ve Firiglerin Anadolu’ya gelmeleri bu dönemde olmuştur. Toplumların bölgedeki bu hareket ve yer değiştirmelerine Ege Göçleri adı verilir.

11 – GEÇ HİTİT ŞEHİR DEVLETLERİ: M.Ö. 1200 – 700. Ege Göçleri ile yıkılan Hitit İmparatorluğunun yerini Geç Hitit Şehir Devletleri almışlardır. Bunların bazıları Kargamış, Zincirli, Karatepe, Malatya, Sakçagözü ve Maraş’tır. Bu dönemde Hitit çivi yazısı yerine yine Hititlere özgü olan Hitit resim yazısı tek başına kullanılmıştır. Geç Hitit Şehir Devletlerinin merkezlerinde şehir surlarının kapıları, saraylar, resmi binalardan bazıları dik duran kabartmalı taşlar ( orthostatlar ) ve hiyeroglifli yazıtlarla süslenmiştir. Eski ( M.Ö. 1200 – 950 ), Orta ( M.Ö. 950 – 850 ), Son ( 850 – 700 ) olarak üç safha gösteren bu dönemin, özellikle, orta ve son safhasına ait olan sanat eserlerinde komşuları ve düşmanları olan Asur etkisi görülür. Geç Hitit Şehir Devletlerinin Anadolu arkeolojisi ve sanatındaki en önemli anlamı çeşitli iniş ve çıkışlarla Hitit sanatını M.Ö. 700 yıllarına kadar yaşatmış olmasındadır.



12 – MİKEN UYGARLIĞI: M.Ö. 1600 – 1200. Yunanistan’ın M.Ö. 2. Bin sakinleri olan Akhaların yarattığı uygarlıktır.

13 – SUB MİKEN DÖNEMİ ya da KARANLIK ÇAĞLAR: M.Ö. 1200 – 1050. Miken Uygarlığı Dorların Yunanistan’a gelmeleri ile önemini kaybetmeye başlamış ve bölge karanlık bir döneme girmiştir. Karanlık Çağlar adıyla da anılan ve Sub Miken adı verilen bu dönemde Miken vazo sanatı sanat ve teknik özelliklerinden çok şey kaybetmiş olarak bir süre daha devam etmiştir.



14 – İON UYGARLIĞI: M.Ö. 1050 – 300.

15 – GEOMETRİK DÖNEM: M.Ö. 1050 – 700. Bu dönemin sanatı başlangıçta dış etkenlere bağlı olmadan kendi kendine oluşan ve gelişen bir sanat görünümündedir (*). Bu sanatı simgeleyen geometriklik özellikle vazo resimlerinde hakim olan geometrik şekil ve özellikten ileri gelmektedir. Bu sanat bilginler tarafından Dorlara mal edilmektedir ve Grek sanatının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

15a1 – PROTO – GEOMETRİK ÜSLUP: 1050 – 900. Geometrik sanatın başlangıç dönemi. Bu döneme ait eserler ve buluntulardan toplumun yaşantısıyla ilgili bilgiler edinilememektedir. Bu döneme ait vazolar Akha geleneğine bağlı Sub Miken vazolardan sonra belirmeğe başlamışlardır. Olgun bir teknikte yapılmış olan bu vazoların açık renkte dış yüzeyi siyah parlak bir boya ile yatay şeritler veya frizlere ayrılmakta, bu şeritlerin içleri sayıları fazla olmayan düz hatlar, iç içe geçen daireler ya da dalgalı hatlar ile doldurulmaktadır. Şematik bir şekle sokulmuş at tasvirlerine ise çok seyrek rastlanmaktadır. Bu üslubun en tipik özelliği bezeme ile vazo biçimi arasında tam bir uygunluk olmasıdır. Yeknesaklığı ile göze çarpan Akha keramiklerinin tersine olarak bir takım bölgesel farklar gösteren bu çeşit vazolar Atina’da hızlı ve sürekli bir gelişim geçirmişler ve geometrik vazoları meydana getirmişlerdir.



15a2 – GEOMETRİK ÜSLUP:

İlk Geometrik ( M.Ö. 900 – 800 )

Olgun Geometrik ( M.Ö. 800 – 740 )

Son Geometrik ( M.Ö. 740 – 700 )

Geometrik vazoların yüzeyleri yine yatay frizlere ayrılmakta, bunlar dikey çizgilerle kare ya da dikdörtgen alanlar veya metoplara bölünmekte, bu metopların içi zigzag hatlar, gamalı haç, meandr motifi, düz ve dalgalı hatlar gibi motifler ve geometri şemasına uydurulmuş hayvan ( Yunanistan’daki vahşi ve evcil hayvanlar ) ve insan motifleriyle doldurulmakta. O dönemdeki tapınaklarda görülen ahenkli şekil ve oranlar bu vazo kompozisyonlarında da sezilmektedir. Geometrik üslup yalnız keramiklerde değil, sanatın başka dallarında da kendini göstermektedir. Madeni eserler ( iğne başları, çeşitli kaplar vb. ), tunçtan ve kilden yapılmış hayvan ( en çok at ) ve insan heykelcikleri de geometrik üslubun örneklerini verirler. Geometrik dönemde bacaklar ve baş daima profilden, göğüs önden resmedilirdi. Geometrik figürler, özellikle koşarken, düşecekmiş hissini verirler.



15b – ORİENTALİZAN DÖNEM: M.Ö. 720 – 650. Doğu etkisinin başladığı dönem. Geometrik dönemden Arkaik döneme bir geçiş aşaması oluşturur. Sanatçılar bu dönemdeki etkilenmeleri ürünlerine bir uyarlama biçiminde almışlardır. Aslan, sfenks gibi hayvanlarla palmet, lotüs gibi bitki motiflerini eserlerinde kullanmışlardır. Bu motifler yalnız siyah siluet şeklinde değil, iç ayrıntılarıyla birlikte resmedilmişlerdir. Yine bu dönemde düz ve köşeli hatların yerini yuvarlak ve eğri hatlardan meydana gelen bezekler almıştır. Bütün bu etkilenmeler geometrik üslubun kuruluk ve sertliğinin giderilmesinde başlıca etken olmuştur.



15c – ARKAİK DÖNEM: M.Ö. 650 – 480. Bu dönemin en belirgin ürünleri kore ve kuros heykelleridir. Patlak gözler, parmakların kalın ve uzun oluşu, kaşların gözlere paralel bir ay teşkil etmesi, gözlerde hiçbir mananın bulunmaması, gövdede katı frontal bir duruş oluşu, ciddi, kaba ve detaydan yoksun bir işleme tarzı.

İlk Arkaik ( M.Ö. 650 – 580/ 570 )

Olgun Arkaik ( M.Ö. 580/ 570 – 540/ 530 )

Son Arkaik ( M.Ö. 540/ 530 – 480 )



15D – KLASİK DÖNEM: M.Ö. 480 – 330.

İlk Klasik ( Sert Üslup ) ( M.Ö. 480 – 450 )

Olgun Klasik ( M.Ö. 450 – 420 )

Zengin Klasik ( M.Ö. 420 – 390 )

Geç Klasik ya da II. Klasik Dönem ( M.Ö. 390 – 330 )



16 – URARTU UYGARLIĞI: M.Ö. 900 – 600. Doğu Anadolu’da Van Gölü çevresinde ve Güney Kafkasya’da gelişen uygarlık. Başlıca merkezleri Van ( Tuşba – Başkent ), Toprakkale, Adilcevaz, Çavuştepe, Patnos, Altıntepe’dir. Urartular özellikle mimarlıkta ve maden işçiliğinde ustaydılar. Tunç işlerinin sanat değeri yüksektir. Kendilerine özgü bir tapınak ve saray tipleri vardı. Taş işçiliğinde becerikliydiler. Büyük salonların, odaların kerpiç duvarları birbirlerine zıt canlı renklerde, çeşitli geometrik ve bitkisel motiflerle, hayvan boğuşma sahneleriyle boyalıydı. Bol sütunlu, bir çok bölmeleri bulunan yapıları Yakın Doğu’nun mimarlık tarihinde önemli yer tutar. Bir eve benzetilen oda mezarları hem yapı tekniği, hem ölü gömme gelenekleri ve ölü hediyeleri bakımından önemlidir. Urartular büyük ölçüde Asur sanatının etkisinde kalmışlar, fakat kendi kişiliklerini de belirtmesini bilmişlerdir. Doğu Anadolu’nun bir çok yerinde büyük su kanalları, suni göller inşa etmişlerdir.



17 – FİRİG UYGARLIĞI: M.Ö. 750 – 680. Anadolu’ya Makedonya ve Trakya’dan boğazlar yoluyla gelen Firiglerin M.Ö. 8.yy’dan itibaren geliştirdikleri uygarlık. Yıkılan Hitit şehirlerinin harabelerinin üzerine kendi şehirlerini kurmuşlardır. Başkentleri Gordion’du (bugünkü Yassıhöyük ). Diğer önemli merkez ise Midas’tı. Eski Ankara’nın içinde ve çevresinde de önemli şehir kalıntıları ve Tümülüsler keşfedilmiştir. Boğazköy, Alacahöyük, Eski Yapar, Maşathöyük, Karahöyük, Pazarlı da Firig buluntuları vermişlerdir. Firig uygarlığında Tümülüsler önemli yer tutardı. Özellikle Gordion ve Ankara çevresindeki Tümülüsler önemlidir. Bu Tümülüslerin inşa tarzı, ölü gömme usulleri ve hediyeler ana çizgileriyle bir birlik gösterirler. Firig çanak çömleği çoğunlukla çeşitli boyalarla süslenmiştir. Motiflerin çoğu geometriktir. Fakat insan, hayvan, kuş gibi çeşitli varlıklara ait sahneler de görülmektedir. Firigler maden işçiliğinde de ustaydılar. Kalıba dökülerek yapılmış maden eserler, kemer tokaları, kazanların ağız kenarlarında görülen insan ve boğa başı heykelleri önemlidir. Tahta eşya üzerinde oyma ve kakma tekniği ile yaptıkları geometrik motiflerin zenginliği ve teknik yüksekliği de dikkat çeker. Bu uygarlık yıkıldıktan sonra da sanatı yaklaşık M.Ö. 300’e kadar devam etmiştir. Stil özelliklerine göre Firig sanatı beş evre göstermektedir.

Erken Evre M.Ö. 750 – 730

Geçiş Evresi M.Ö. 730 – 725

Olgun Evre M.Ö. 725 – 650

Sub Geometrik Evre M.Ö. 650 – 575

Geç Firik Evresi M.Ö. 575 – 300



18 – LİDYA UYGARLIĞI: M.Ö. 680 – 546. Lidyalıların Lidya bölgesinde geliştirdikleri uygarlık. Lidyalıların bu bölgeye geliş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bölgenin merkezi Sardes’ti. Lidyalıların en büyük buluşu sikkeyi icat etmeleridir. Özellikle M.Ö. 600 – 550 yılları arasında sanatta doruğa ulaşılmıştır.



19 – LİKYA UYGARLIĞI: M.Ö. 600 – 300. Anadolu’da M.Ö. 600 – 300 tarihleri arasında gelişip yayılan uygarlıklardan biridir. Anadolu’nun güney – batı köşesinde Likya olarak isimlendirilen bölgede kayalara oyulmuş mezarlarla özgünlüklerini vurgulamışlardır. Likya mezarları taştan yapılmıştır. Fakat ahşap mimarinin özelliklerini taşımaktadırlar. Cepheleri tıplı bir ahşap evin yüzü gibi işlenmiştir. Bazen iki tarafları da kayadan dışa taşkın vaziyettedirler. Kayadan tamamen ayrılmış olanları ve dört tarafı görünenleri nadirdir. Damları düz dam şeklindedir. Bazılarında damlar sivri kemerli bir tonoz gibi yapılmıştır. Kule şeklinde mezarlara da rastlanır. Harpiler anıtı gibi. Likyalılar taş heykel ve kabartmaları açık ve parlak renklerle boyarlardı.



20 – ANADOLU’DA PERS EGEMENLİĞİ: M.Ö. 700 – 546.

21 – HELLENİSTİK ÇAĞ: M.Ö. 330 – 30.



22 – ROMA ÇAĞI: M.Ö. 30 – M.S. 395.



23 – BİZANS ÇAĞI: M.S. 395 – 1453.



24 – SELÇUKLU UYGARLIĞI: 1071 – 1300.



25 – OSMANLI UYGARLIĞI: 1300 – 1923.





Kaynak: Arkeoloji Sözlüğü, Secda Saltuk

Bağımsız Rehberler Platformu

14 Ocak 2014 Salı

Neden Enpara.com ?

Merhaba arkadaşlar. Bugün hangi konuyu yazsam derken uzun zamandır kullanmakta olduğum ve memnum olduğumenpara.com‘u mutlu bir müşteri olarak sizlere tanıtmaya karar verdim.

Hemen hemen hepiniz görmüşsünüzdür Televizyonda veya internet üzerinde belirli dönemlerde fıldır fıldır dönen enpara.com reklamlarını. Reklamlarda daha çok %10 zengin faizi yönü ile ön plana çıkmakta;ama ben faiz yönünden ziyada reklamlarda fazla göremediğimiz ve tüm banka hesabı kullanıcılarının oldukça işine  yarayacak olan EnPara vadesiz hesaplarının diğer banka hesaplarından farklı olan güzel yönlerine değineceğim.

Enpara-com

Öncelikle özetlemek gerekirse başlığımızı nedir bu enpara.com soruscuna cevaben:
EnPara.com
FinansBank bünyesinde bulunan Türkiye’deki ilk ve tek dijital bankacılıktır.Bugüne kadar banka dediğimizde şubesi olan resmi kuruluşlar gelirdi aklımıza enpara.com’un ise şubesi yok ve şubesi olmamasının müşteri açısından bir çok avantajı var.

Nedir Bu Avantajlar?
Herhangi bir kart başvurusu için şubeye gidip saatlerce sıra beklemenize gerek yok. Enpara.com adresi üzerinden veya telefonla Kart başvurularınızı direk olarak yapabiliyorsunuz.
Olaki Enpara.com müşterisiniz ve Enpara.com hesaplarınızı iptal ettirmek istiyorsunuz. Normal bankacılıkta bu  ancak hesabınızı açmış  olduğunuz şubeye gitmeniz ile mümkündür,Enpara.com’da ise iptal talebinizi telefonla arayarak iletmeniz yeterli olacaktır.
Şubesi olan bankalarda işin birde diğer görünmeyen yanı vardır.Nasıl ki devlet halkından alınan vergiler ile ayakta duruyorsa;şube sistemine sahip,dijital olmayan bankalar şubelerinin,kira,elektrik,su,doğalgaz,mobilya,gişe çalışanı mâşı,kahve,evrak ıvır zıvır aklınıza gelebilecek bir çok tutarı müşterilerine EFT/Havale ,Kart Kullanım Ücreti,Hesap Kullanım Ücreti v.b. isimler adı altında yasal prosedür şemsiyesi altında yansıtarak çıkartırlar. Enpara.com’da ise şube olmadığı için masraf çok azdır ve bu sayede müşterilere herhangi bir Kart Basım ücreti/Kart Kullanım Ücreti / Hesap İşletim Ücreti ,bazı bankaların acayip derecede kabarık fiyatlar sunduğu EFT/ Havale işlemlerine herhangi bir ücret alınmıyor.

Yukarıda belirttiklerim maddi avantajlar zaten konusunun sonuna doğru özetleyeceğim,gelin şimdide manevi avantajlara bakalım manevi ne avantajı olur demeyin  beni dinleyin.
Diğer Bankalar
Ülkemizde bankacılık sektöründe her ne kadar rekabet olsa da ve hatta bu rekabete uluslararası çalışan global bankalarda dahil olmuş olsa da işin şu gerçekleri vardır canım ülkemde.

Bankanın müşterisi olana kadar canım cicim havası misali kibarlıktan yarılırlar bankanın müşteri hizmetleri,anne sanki 3 yaşındaki çocuğunu seviyorcasına tavırları güzeldir,sevecendir,ikna edicidir.Tâki siz onların müşterisi olana kadar müşteri olduktan sonra adınızı dahi hatırlamazlar sizi kolay kolay tanımazlar. Artık müşterimiz oldun elimize düştün misali pat diye hesap işletim ücreti,kullanım ücreti yüksek Havale,EFT ücreti bindiriler eşeğe yük bindirilmesi misali. Bir sorun olur ararsınız adam akıllı ilgilenmezler. Hatta bazı bankalar vardır müşteri temsilcileri yarım saattir beni boşa uğraştırdın deme nezaketinde dahi bulunurlar müşterilerine. Kimi bankaların çağrı merkezinde çalışan bayan müşteri temsilcileri ise azarlarcasına bir hitap şekli vardır müşteri üzerinde otorite kurcak sanar sesi duyan ( şaşılacak durum ama gerçekten var 6 bankanın aktif müşterisi olmuş birisi olarak neyin ne olduğunu görüyorum. ).Kimi banka ise Şubesine gidersin tıklım tıklımdır sanki her gün emekli mâaş günü sanırsın,tabi yığılı olmayan şubesini ararsın ama ne yazık ki yoktur onlar çok çalışırlar bu yüzden şubelerine bereket yağar tıklım tıklımdır,bakarsınız tek çare telefon bankacılığı ararsınız benim gibi tam 17 dakika beklersiniz verirler bir müzik bebeğe ninni söyleyerek uyutma edasında bekle babam bekle sanırsın ki telefon yeni icat olmuş  ve santral sistemi var sırası ile herkes görüşmeye alınıyor,17 dakika dile kolay  biraz azaltsam 15 dk desem dahi çeyrek saat .Birde normal bankalarda şu dandik durum var o kadar sıra beklersiniz gişeden ufak bir işlem için sorunu anlatırsınız gişedeki bön bön bakar uzun süredir çalışan birisi değil ise ki genelde değildir bu yüzden bankacılıkla bilgisi pek yoktur yandaki gişeye sevk eder bizi,yan gişe olmasa beyfendi ben bilmiyorum yandaki şubemize yönlendireyim sizi dahi derler şaşmam.

Diğer bankaların manevi yönüne değinecek iken maddi yönüne değindiğimi sanıyorsunuz;ama hiçte öyle değil.Diğer bankaların çoğu için parası olmayan  daha doğrusu normal maaşı bir müşteri ile çuvalla parası olan müşterilerine çok farklı davranırlar,çuvalla  parası olan müşteriler yukarıda bahsi geçen sorunları yaşamazlar. Ne sıra beklerler,ne telefon bankacılığında dakikalarca beklerler nede onlara karşı kaba veya ilgisiz konuşan onları kâle almayan müşteri temsilcileri vardır.Zengin olmayan müşteriye bir başka bankanın müşterisi gibi davranılır adeta.

Daha Fazlası İçin Kaynak: http://hayalcin.com/neden-enpara-com.html

30 Aralık 2013 Pazartesi

Hassasiyetinizi yönetebiliyor musunuz?



Hiç aşırı hassas davranmakla eleştirildiğin oldu mu?

Haklı veya haksız, kadınların bu damgayı yeme oranı erkeklere yasla çok daha yüksek; kıyl belki de ağlamaya daha eğilimli oldukları için. (Yüksek seviyedeki testosteron hormonunun gözyaşı üretimini engellediği biliniyor.) Yine de hassasiyet dediğimiz şey, sık sık gözyaşı dökmekten çok daha fazlasını ifade ediyor. Üstelik derin biyolojik ve sosyal kökleri var.

Anne ve babana nasıl bir çocuk olduğunu sormakla işe başlayabilirsin: Utangaç veya girişken, sakin ya da sulugöz... Alacağın cevap, “büyümüş sen”in yoğun duygularla baş etmekte neden bu kadar zorlandığı ya da tam tersine her şeyi oluruna bıraktığı konusunda aydınlatıcı olabilir.

Stanford Üniversitesi’nde anksiyete ve duygu düzenlemesi üzerine çalışmalar yapan Psikolog Anett Gyurak, “Her insan kendine has bir mizaçla, genlerine dayanan belli bir kişilikle doğar” diyor. Ve hassasiyetle güçlü bir şekilde bağlantılı olan bir gen bulunuyor.

Ancak sahip olduğun DNA, hikâyenin sadece yarısı. Yetiştirilme şeklin ve büyüdüğün çevre de duygusal prototipine büyük ölçüde katkıda bulunuyor. En nihayetinde duygularınla olan ilişki biçimini, doğa ve büyütülme şeklin ortak bir çalışmayla belirliyor. Diyelim ki genlerin doğuştan aşırı hassas olacağın şekilde kodlanmış ve oldukça kaotik, duygularını açığa vurmaya pek fazla fırsat bulamadığın bir ortamda büyüdün. İşte böyle bir mizansen, hassas köklerini bilinçdışı bir şekilde bastırmana sebep olabiliyor.

Duygularını Serbest Bırak
Eskiden, özellikle de dışa dönük ve tuttuğunu koparan insanların ödüllendirildiği kültürlerde, duygularını bastırmak, hatta onlar yokmuş gibi davranmak, önemli bir başarı ölçütü kabul edilirdi. Zaman içinde yapılan araştırmalar, hassasiyetin her zaman zayıflık demek olmadığını gösterdi. Her şeyden önce, hassas bir kişilik hayat kurtarıcı olabiliyor. Gyurak, “Eğer yararları olmasaydı, bu özellik gen havuzunda hayatta kalamazdı. Hassas insanlar daha dikkatli ve tehlikelere karşı daha uyanık olur” diyor.

The Emotionally Intelligent Manager kitabının yazarlarından Doktor David Caruso ise, duyguların aynı zamanda iyi bir bilgi kaynağı olduğu görüşünde: “Bu da insanların anlayışlı ve açık görüşlü olmasını sağlıyor.” Hassasiyet geni taşıyanlar, komplike kararlar alma konusunda daha başarılı; özellikle de büyük bir kazanç veya kayıpla sonuçlanabilecek kararlar söz konusuysa... Diyelim ki şehir değiştirmeni gerektiren bir iş teklifi aldın. Sadece beyninle düşünmeyip, duygularına da odaklan. Böyle yaparsan karar süreci daha duygusal geçebilir ancak alacağın karar daha iyi ölçülüp biçilmiş olacaktır.

Konuşma yaparken de bu özelliğini kullanabilirsin. Oregon Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden emekli Profesör Mary Rothbart, hassas insanların diğerlerinin duygularının daha fazla farkında olduğunu ve onlarla empati kurduğunu söylüyor. Dinleyicilerin beden dilindeki değişiklikler, ne zaman anlattığın şeye devam etmen ya da konuyu değiştirmen gerektiği hakkında sana ipucu verebilir. (Dinleyici sensen, duygularına kulak ver. The Highly Sensitive Person kitabının yazarı Psikolog Elaine Aron, “Duygusal insanlar olayları enine boyuna değerlendirdiği için diğerlerinin gözünden kaçabilecek ince noktaları yakalayabilir” diyor.)

Ne Zaman (ve Nasıl) Sertleşmelisin?
Elbette her durumda hassas yönünü devreye sokmamalısın. Stresli olduğun bir gün iş yerinde ağlamak, diğerlerine aşırı dramatik veya zayıf birisi olduğunu düşündürebilir. Ya da iş arkadaşlarının seninle ilgili fikirleri konusunda saplantılı olmak, performansını etkileyebilir. Florida State Üniversitesi’nden Psikolog Brad Schmidt, “Bazı insanlar diğerlerinin kendi hakkında neler düşündüğünü çok fazla önemser, bu yüzden durmaksızın kendine destek arar” diyor.

Gyurak’a göre, hassasiyetin hâkim olduğu davranış biçimleri duygusal ilişkilerde de zorluk yaratabiliyor. Hassas insanlar reddedildiğinde aşırı tedirgin, endişeli, içine kapanık, sinirli veya üzgün olabiliyor. Hatta bunu rahatsız edici ve dayanılmaz bir noktaya gelene dek sürdürüyor. Bu sebeple, bu tür insanlar genellikle daha sık ayrılık yaşıyor. Erkek arkadaşının bir hareketi sinirlerini fazla bozarsa, sessizlik yemini etmek ya da seni artık sevmediği düşüncesine kapılmak gibi uç noktalara gitmemeye özen göster. Caruso, endişeli biri olduğun için kendine acımasız davranmaman gerektiğini de hatırlatıyor. Yapman gereken, duygularını kabul edip kontrol altında tutmak.Bunun için önerilerimize göz at:

Tetikleyicilerden Kaçın
Duygusal bir film izlemek bile seni gün boyu duygusallığa sürüklüyorsa, iyimser olmak istediğinde bu tür filmler izleme. Ya da sana duygusal çöküntü yaşatan olayları dikkatle takip et. Mesela daha önce bir arkadaşının ofisinde onunla dertleşirken ağladıysan, oraya gitmenin gözyaşı kanallarını bir kez daha tetikleyebileceğini hesaba kat ve arkadaşına başka bir yerde buluşmayı teklif et.

Prova Yap
Seni duygusallaştırsa bile kaçamayacağın bazı durumlar vardır. Schmidt böyle durumları önceden prova etmeni tavsiye ediyor. Mesela aile toplantısında annenin seni eleştireceğini biliyorsan, oraya gitmeden önce bir arkadaşınla birlikte sahneyi canlandır ve nasıl davranacağını prova et. Sahneye birkaç kez maruz kaldıktan ve başarılı tepkiler verdikten sonra, olay gerçekleştiği zaman kendini daha az kırılgan hissedeceksin.

Beklemede Kal
Patronun sana daha çok yetki devretmen gerektiğini söylüyor ve sen sadece olumsuz kelimeleri duyuyorsun. Ne kadar saçma görünürse görünsün, sana saldırıldığını düşündüğünde hatırlamak üzere zihninde bir soru listesi yap: Gerçek amacı ne? Bahsettiği şey benim şahsımla mı, yoksa işimle mi ilgili? Gyurak’a göre, bir anlığına bile rasyonel düşünebilen insanlar, duygularını çevresindekilerden gizlemeyi başarabiliyor.

Havayı Hafiflet
Hassas kişiliğin, hem olumlu, hem de olumsuz tepkiler vermene neden olabilir. Duygusal yönün ağır basıyorsa, yaradılış biçiminin avantajını kullan ve kendini kötü hissettiğin zamanlarda yaşam enerjisi yüksek bir akıl hocasıyla sohbet et. Biraz motivasyon herkese iyi gelir. Hassas ruhları ise uzun bir dönem idare edebilir.

18 Aralık 2013 Çarşamba




İş arayanlara sosyal medya kullanma tüyoları




İş arayanlara sosyal medya kullanma tüyoları

Uygunsuz bir Facebook fotoğrafı ya da sosyal medya yorumu işe alımda sorun yaratabilir. İş hayatında harika bir özgeçmiş yaratma, mülakatlara hazırlanma ve iyi bir izlenim sağlayarak profesyonel bir görüntü sergileme, öncelikle yapılacaklar arasında yer alıyor. Peki ya online yaşam?

Londra merkezli araştırma şirketi On Device Research'ün yaptığı araştırmaya göre, iş arayan her 10 kişiden biri sosyal medya profili sebebiyle istediği işe kabul edilmedi. Araştırmadaki soruları yanıtlayan katılımcıların üçte ikisi ise sosyal medya hesapları nedeniyle işe girememekten endişe etmediğini belirtti. Ne yazık ki tüm dünyada durum benzerlik gösteriyor. Çoğu iş arayan kişi, uygunsuz bir Facebook fotoğrafının ya da sosyal medya yorumunun işe alımda sorun yaratacağının farkında değil. Oysa günümüz insan kaynakları uzmanlarının hemen hepsi adayların online yaşantısını mercek altına alıyor.

Trend Micro, iş arayanlar ve mevcut işini kaybetmek istemeyenler için şu önerilerde bulunuyor...

Arama motorlarında kendinizi sorgulayın

İnsan kaynakları uzmanlarının ilk yaptıkları hamle isminizi arama motorlarında aratmak olacaktır. Önce siz bunu uygulayın ve isminizle ilişkili bağlantıları kontrol edin. İçlerinde utanç verici, saldırgan ya da uygunsuz bulduklarınızdan kurtulun.

LinkedIn profilinize zaman ayırın

Sizin bir nevi çevrimiçi özgeçmişinizi tutan sosyal site, insan kaynakları uzmanlarının da uğrak yeri. Unutmayın, ilk olarak ziyaret edilecek sayfanız LinkedIn profiliniz olacaktır.

Twitter hesabınızın gizliliğini kontrol edin

Twitter’da bir hesap açtığınızda paylaştıklarınız tüm dünyaya ulaşabiliyor. Ancak oradaki kötü bir söyleminiz gelecekteki işinizden olmanıza sebep olabilir. Bu sebeple hesabınızın gizlilik ayarlarını kontrol edin ve mümkün olduğunca “aşırı” paylaşımlardan uzak durmaya çalışın.

Instagram profil ve fotoğraflarınızı gizleyin

Fotoğraf paylaşımı üzerine yoğunlaşan sitede, profilinizi sadece istediğiniz kişilerin görebileceği şekilde ayarlayın.

Facebook profilinizi aranmaz hale getirin

Başkalarının görmesini istemediğiniz paylaşımları mutlaka gizleyin. Zira katıldığınız gruplar, etiketlendiğiniz fotoğraflar ve yaptığınız yorumlar her an negatif bir şekilde karşınıza çıkabilir.

Gizlilik tarayıcısını kullanın

Bir gizlilik tarayıcısı kullanarak, sosyal medyadaki profillerinizdeki kişisel verilere erişimi görün ve engelleyin.

İhtiyatlı davranın

Herkesin görebileceği, internet üzerinden yürütülen tartışmalarda agresif olmamaya çalışın. Zira o sırada tartıştığınız basit bir konu, ilerideki iş yaşamınızı doğrudan etkileyebilir.

Doğru yazıma özen gösterin

Özellikle iyi bir dil ve yazma yeteneği gerektiren bir işe başvuruyorsanız kullandığınız dil bilgisi ve yazıma dikkat edin.

16 Kasım 2013 Cumartesi




Gebelikte spor bebeğin daha zeki olmasını sağlayabilir




Gebelikte sporun, bebeğin zekasını olumlu yönde etkileyebileceği belirlendi.

Kanada'daki Montreal Üniversitesi'nden bilim adamları, gebeyken spor yapanların, bebeklerinin beyninin daha hızlı gelişmesini sağlayabileceğini gösterdi.

Araştırmaya katılan bazı kadınlardan, gebeliğin ilk 12 haftası, haftada 3 kez 20 dakika spor yapması istendi. Diğer gruptaki kadınlar spor yapmadı.

Bebekler 8-12 günlükken bilişsel gelişimleri elektrotlar yardımıyla incelendi. Spor yapan annelerin bebeklerinin beyin faaliyetlerinin daha aktif olduğu, dolayısıyla bunun zekayı olumlu yönde etkilediği görüldü.

Ancak sonuçların başka araştırmalarla da doğrulanması gerektiğine dikkati çeken bilim adamları, gebelerin ağır spor yapmaması ve hangi sporların kendilerine faydalı olduğunu öğrenmek için doktorlarına danışması önerisinde bulundu.